17 Kasım 2007 Cumartesi

YABAN



Yazar: Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU
Babası Osmanlı paşası olan Ahmet Celal, savaşta kolunu kaybettikten sonra hayata küser. Askerdeki en iyi erlerinden biri ve arkadaşı olan Mehmet Ali’ nin teklifi üzerine İstanbul’ dan ayrılarak Mehmet Ali’ nin köyüne yerleşir. Bir İstanbul aydını olan Ahmet Celal’i köy hayatı epeyce zorlar.
İtilaf devletlerinin Osmanlıyı işgaline sessiz kalan saray halkı, kurtuluş hareketine engel olamaz. İdam edilecek bir adama son isteğini soran bir papazın “ölmemek” cevabını duyuşunun vücut bulmuş hali olan kurtuluş hareketini, Ahmet Celal, köydeki insanlara anlatmaya çalışır ancak başaramaz. Konuyu her açışında köy halkı arasında daha “yabanıl” görülür. Köylünün bu kayıtsızlığı karşısında kızsa da bundan köy halkını sorumlu tutmaz.
” Bunun nedeni, Türk aydını, gene sensin! Bu viran ülke ve yoksul insan kitlesi için ne yaptın? Yıllarca, yüzyıllarca onun kanını emdikten ve onu bir posa halinde katı toprak üstüne attıktan sonra, şimdi de gelip ondan tiksinmek hakkını kendinde bulamazsın.
Anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfus edemedin. Bir kafası vardı, aydınlatamadın. Bir vücudu vardı, besleyemedin. Üstünde yaşadığı bir toprak vardı, işletemedin. Onu, hayvani duyguların, cehaletin, yoksulluğun ve kıtlığın elinde bıraktın… Şimdi elinde orak, buraya hasada gelmişsin. Ne ektin ki, ne biçeceksin?..” der Ahmet Cemal, kurutuluş hareketine duyarsız kalan köy halkına suç bulmaya çalışan ‘aydın’ kişiliğine.
Ahmet Celal ne yaparsa yapsın köylünün ona layık gördüğü ‘yabanıl’ damgasından kurtulamaz. Âşık olduğu köylü kızı Emine bile onu ‘yabanıl’ görür ve Mehmet Ali’ nin kardeşi İsmail ile evlenir.
Birinci ve ikinci İnönü zaferleri Ahmet Celal’i mutluluktan uçurur. Olayın ihtişamını idrak edemeyen köylüler Ahmet Celal’ i delirdi zanneder ve kendi haline bırakır. Ahmet ise çok daha önceden köylüden umudu keser. Kendi hallerinde yaşayıp giderlerken yunan ordusu yaklaşmaktadır. Uçaklardan atılan bildirgelerde “ bizden korkmayın. Bize ateş açmayın. Bizler padişah ve halife adına buradayız. Sizi Kemalin çetelerinden kurtarmaya geliyoruz..”yazmaktadır. Bunu gören Ahmet, bu bildirgeye inanan köylüleri pataklamamak için kendini zor tutmaktadır. Lakin köylüler Yunanlıları bir bayram havası ile beklemektedir…
Beklenen misafir sonunda gelir. Köylünün yiyeceğini yer, içeceğini içer, onların yataklarında yatar ve vaat ettiği para ödemesi için onlara, yunanca yazılar yazılmış kâğıtlar verir. Ahmet, kandırılan köylünün gözünü açmaya çalışsa da muvaffak olamaz.
Büyük taarruz gerçekleşir ve yunana ordusu bozguna uğratılır. Ancak Ahmet buna pek sevinmeye vakit bulamaz. Çünkü dağılan yunan ordusu geri dönerken geçtikleri her köyü harabeye çevirir. Askerler, evleri yakıp, kadınları taciz ederek, erkekleri katlederek, taş taş üstünde bırakmadan Anadolu’dan ayrılmaktadır. Ahmet’ in tek derdi ise Emine’dir. Köy meydanında bir küme halinde duran kadınlar askerlerin tacizine uğrarken Ahmet, durumun daha da kötüleşeceğini bildiği için bir fırsatını bulup Emine’yi sürünerek oradan kurtarır. Beklenen katliam başlayınca yerden kalkıp koşarak kaçmaya başlarlar ancak Emine kalçasından, Ahmet ise boşluğundan vurulur. İkisi de düşmandan kurtulup sabaha varırlar ancak bacağını kullanamayan Emine orada kalır. Yardım getirmeye giden Ahmet ise son yolculuğuna çıktığının farkındadır ve yine yalnızdır.

Hiç yorum yok: