3 Kasım 2008 Pazartesi

ÇOK Bİ ÇOCUK

YAZAR: CAN YÜCEL
Uzun bir aradan sonra can yücel'e tekrardan merhaba dedim bu kitabında. Bu kitabında diğerlerinden farklı olarak Can'ın kelime zenginliği dikkatimi çekti. kullandığı birçok kelimenin anlamını bilmediğimi farkettim..

Bunun yanıda sade şiirlerin tadı hala etkili. Kısa bir şiiri tebessüm etmemi sağladı
.
"Sen ölürsen, Güler, ben mahfoldum gittim
ve madem kendimi öldürmek istiyorum..
ilk işim seni öldürmek..."

23 Ekim 2008 Perşembe

İNSANCIKLAR

YAZAR: DOSTOYEVSKİ
Varvara ALEKSİYEVNA ile Makar ALEKSİYEVİÇ arasındaki mektuplaşmalardan oluşan bu kitap, dönemin Rusya'sından acı bir tablo çizmektedir. Makar yaşça büyüktür ancak bu onun Varvara'ya aşık olmasını engeleyemez. (Buradaki aşk olgusunun kavramını pek anlamış değilim. yazının ilerleyen bölümlerinde açıklayacağım.)
.
Makar yazıları temize geçen bir memurdur. Varvara ise genç bir öksüz. Makar, Varvaraya sahip çıkma telaşındadır. Bu Varvara tarafından da memnuniyetle karşılanmaktadır.

Makar hemen hemen tüm maaşını Varvara'yı memnun etmek için harcer. Belli bir süre sonra da maddi açıdan zor duruma düşer. Bu aşamada da Varvara Makar'a destek olur.
.
Kitapta asıl ilgimi çeken şey insanların içinde bulunduğu yoksulluk oldu. Bir birey, Ayakkabı almaya bile para bulamıyor!

(Gerçi para olmayınca da olmuyor...)

Sonunda Varvara zengin bir yaşlının evlenme teklifini kabul ederek Makar ile vedalaşır ve mektuplar bundan sonra yazılmaz olur

15 Ekim 2008 Çarşamba

YER ALTINDAN NOTLAR


YAZAR: DOSTOYEVSKİ
Hastalılı bir ruhu anlatan bu kitap ilk başlarda sıkıcı gibi gelse de sonradan akıcı bir şekilde gidiyor. Kitapdaki kahramanımız içine kapalı bir tiptir, bu yüzden sürekli aşağılanır. Kahramanımız bu aşağılanmalardan kurtulmak için kendini derslerine verir ve gösterdiği başarılardan sonra arkadaşları tarafından aşağılanmaktan kurtulur.Ancak arkadaşları tarafından da kabul eedilemez.
.
aradan yıllar geçer. Kahramanımız bir bakanlıkta memur olarak çalışır. Birgün arkadaşlarının toplanacağını öğrenir ve o da katılmak ister. Niyeti sırf onları bilgisiyle aşağılamaktır.
Buluşma gününde o da oradadır ve sohbet sırasında amacını gerçekleştirmeye çalışır ve bu olay ortamın keyfini kaçırır. Arkadaşları onu orada bırakarak ortam değiştiriler. Kahramanımızda onları takip eder ve orada bir bayan ile tanışır...
.
.
Kahramanın çizdiği ruh halini bazen çevermizde görmekte mümkün. Ancak kitabı bitirince bu davranışların aslında ne kadar kötü olduğunu görüyorsunuz.Her birey kendini olduğu gibi kabul etmeyi bilmeli..

12 Eylül 2008 Cuma

CANFEDA


YAZAR: CAN YÜCEL
Serinin 8. kitabı olan CANFEDA, yazarın bilinen üslübunun devamını içinde barındırıyor. Ancak nedendir bilinmez bu kitabı okumak bana pek haz vermedi. Yine içinde altını çizmediğim satırlarda yok değil..
.
"Kurtarıcılar kurtara kurtara
Kurtardılar memleketi memleket olmaktan"
.
"İNTİHAR
Balkonun altına kapamışlar hint horozunu
Önüne de kara bir tel çekmişler
Dünya yüzü görmesin diye..
Yine de herkesten önce ötüyor sabahları...
Erken öten horozun... sözü biyerlerden
Kulağına çalınmış olmalı..."
.
"SİZMOGRAFİ
Dünya öküzün boynuzları üstünde dururmuş,
Her kıpırdayışında öküz, deprem olurmuş...
Oysa dünya, halkların omzu üstünde durur
Kıpırdasın da gör! "
.
"YAKLAŞAN GELECEK
Bir Türk hala Bütün CİHANA,
Bin Türk Lirası da
Bir dolara bedel"

6 Ağustos 2008 Çarşamba

KUANTUM DÜŞÜNCE TEKNİĞİ

YAZAR: R. ŞANAL
Yazar kitabında Öz ve Ego diye iki kavramdan bahsediyor. Bu iki kavramı anlatırken verdiği örnekler genlede kendi hayatından olduğu için bu belli bir süreden sonra okuyanı sıkabiliryor.
The Secret adlı kitapta üzerinde sıkça durulan Evrensel Çekim Yasası'ndan bu kitapt ada bahsediliyor. Yalnız burada bu yasadan Kuantum Çekim Kuvveti diye bahsediyor.
Kitabın başlığı ile kitap arasındaki bağıntı beni pek tatmin etmedi. "Kuantum" kelimesinin başlıkta olması beklentilerimin daha bilimsel olmasına sebeb oldu. Ancak kitapta anlatılanların bilimsel olmadığı kanatindeyim.
Son zamanlarda benzer kitapları bira fazla okuduğum için olsa gerek kitap beni mutlu etmedi..

30 Temmuz 2008 Çarşamba

GECE VARDİYASI


YAZAR: CAN YÜCEL
Serinin 6. kitabı olan bu kitap ilk başlarda tad vermese de sonrasında Can'ın hüerini görür oldum. İlgimi çeken birkaç şiiri yamak istiyorum :
"işin ne? diye soruyorlar
Eskiden 'serseriydim' derdim,
'Ölüm' diyorum şimdilerde
Ölmek benim esas işim."
"Lekeci Tatyos'un çocukluk arkadaşı Ercan'a
Aralarındaki eski bir latife ürze
'Ne zaman öleceksin, lan?' demesiyle
Ercan boşanmış nisan yağmurlarınca,
Akciğer kanseri olduğunu o sabah öğrenmiş meğer..
Tatyos bunları anlatırken gözleri yaşlıydı hala,
Özür dilemiş üst üste, yalvar yakar..
Tatyos ki bir Ermeni,
İnsanlığın milliyeti yoktur çünkü..."
"İlkin ELİFBA'ydı
Sonra ALFABA oldu
Derken ABeCe
Şimdi de A.B.D."
"ECEL eril miymiş, dişi mi?...
Dişi olsaydı bu zendostlukla ben
çoktan koynuna girer ölürüdm..."
"Kadınlar doğurdu beni bağıra bağıra
Gine onlar öldürecekler beni aşktan
Bağırt bağırta..."

TOPRAK ANA

YAZAR: CANGİZ AYTMATOV
Cengiz Aytmatov' un okuduğum ilk kitabı olan Toprak Ana,
Almanya'nın Kısgizistan'a saldırması sırasındaki savaşı, oradaki köylülerin gözünden anlatırken, savaşın yıkıcılığını farklı ve daha acı bir yönünü de gözler önine sürer. Yıllarca toprakla uğraşarak bölgenin yetkili ailelerinden biri olan bir ailenin, herşey çok güzelken savaşı başlaması ile kötüleşen şartlara, evin 4 erkeğini teker teker askere gönderilmesi eklenince bu şartlar daha da kötüleşir. Eziyet çekilir, açlıkla boğuşulur.. Bu sıkıntılara teker teker ölüm haberleri de eklenince hayat anlamını yitirir. Anneyi hayata bağlayan tekşey gelinidir. Ancak birgün gelini bir gün, ölümüyle onu terkeder. Bu terkedişte, anneye bıraktığı tek şey babası belli olmayan bir çocuk olur..
Aytmatov' un diğer kitaplarını da en kısa zamanda okumak istiyorum :)

15 Temmuz 2008 Salı

MAALİE


YAZAR: CAN YÜCEL
Serinin 5. kitabı, Maaile...
Bir iki satır paylaşmak gerekirse
-Altıncı kıtadır yağmur
Damla damla keşfedilen
Yanlızlık..
...

LİDER GİRİŞİMCİNİN YOL HARİTASI


YAZAR: MEHMET AKİF ÇAKIRER
Başarılı yaşam öyküleri ile dolu bir kitap. Henry Ford ile başlayıp Bill GATES' e kadar uzanan tarihe damga vurmuş girişimcilerin hayat hikayeleri, yaşam felsefeleri, engeller karşısındaki dirençleri....gibi özelliklere kitabın ilk yarısına kadar sağlı sollu yumruklarcasına afallatıyor okuyanı. Kitabın diğer yarısında ise girişimcilik konusunda dikkat edilmesi gereken hususlara deyiniyor. Okumanızı tavsiye ederim
p.s. kitabı okurken aldığım notları yazmadan önce bu kitabı bana hediye eden Hakan TURGUT' a teşekkür etmek istiyorum.
-önceleri çocukalr isimleri hemen verilmezgi. Çocuk kendini ispatladıktan sonra bir ismi olurdu. Bu zamanda böyle birşey olmadığı için kimse kendini ispatlama derdine girmiyor.
-Kağıt ve barutu çinliler buldu ama ciddi manada bu iki buluşun gerçek manada kullanılması batılılar tarfından gerçekleşti.
-Amerikayı yeniden keşfetmeye gerek yok.
-Bazen önümüze çıkan engeller ve hor görülmeler kişiyi dahada azimlendirebiliyor. Lamborgihini buna iyi bir örnektir.
-Alanında iyi olmak için sadece o alanın eğitimini almak yeterli olmuyor. O işte çalışmakta gerekiyor. Bir buldozer üreticisi bu amaçla elindeki mühendislerini birer yıl buldozer operatörü olarak çalıştırtıyor...
-Elindeki tek sermayeyi iyi değerlendir. Bu sermaye ZAMAN'dır

RENGAHENK


YAZAR: CAN YÜCEL
Can serisine hala devam etmekteyim :) serinin 3. kitabı rafta kalmadığı için 3. kitabı atlayarak serinini 4. kitabını okudum. Yazar çizgisinden bi gıdım sapmadan devam ediyor.
Size yine birkaç satır sunayım :
"Bir yılan düştü vapurda aynıma
Sarıldım denize.."
"YARAŞTIRA YARAŞTIRA YAKIŞTIRMA
Fransız Feylesofu Proudhon'nun ünlü bir sözü vardır
Mülkiyet hırsızlıktır diye
Milletçe daha da ileri gidiyoruz biz
Mal diyoruz uyuşturucu maddeye,
Mal sahibi de, yani malik
Esrar kaçakcısı gibi birşey oluyor demek.
Ha bakın, felaket bunula kalsa iyi
Bizde sermaye denirdi eskiden fahişeye
buna göre sermayedar da...
Eee, siz çözün artık bu ayıplık bilmeceyi"
Bu şiirinden sonra diğer mısralara gerek kalmadı zannımca.. :)

1 Temmuz 2008 Salı

ALAVARA


YAZAR: CAN YÜCEL
Serinin ikinci kitabı olan ALAVARA' da CAn yücel'in üslubunda pek bir değişiklik olmamasına rağmen hafiften bir yumuşama görmek mümkün. Bu kitabı okurken, bir önceki kitabında ikamet ettiği DATÇA'da gçrür gibi oldum Can YÜCEL'i. Bu kitabı okurken şiirlerinden bazı mısraları cımbızladım. Bu bölümde bu cümleleri sizinle paylaşmak istiyorum:
"Bana 'bir varmış..' de. ' Bir varmış bir yokmuş' deme"
"Aslında çirkin değilsin sen. Çirkin görünmek istiyorsun, güzelliği tarif için"
"Saf şiir olmaz. Şiir dediğin mürekkeple yazılır"
"Ocağımızıa incirlik diktiler"
"Uyku geldi bedene
Ne Mutlu Türküm Diyene!"
"Yumurttaya can,
Cana yumurtta veren Allah'ım"
...
ve daha niceleri

BEDEB DİLİ

YAZAR: RİCCON İLHAN DOĞAN
İlhan Doğan, geliştirmiş olduğu bedeb dili eğitimi tekniklerini bu kitapta uygulamalı resimlerle göstererek, hafiften mizah ile birlikte yoğurarak okuyucuya bu teknikleri sunuyor. Kitap görsel olarak zengin. Her türlü ruh halini, geçişleriyle birlikte görmek mümkün. Bu teknikleri ve resimleri iyi sindirmeyi başarırsak, iletişimlerimizde daha sağlıklı adımlar atabileceğimizi söyleyen yazar bu söyleminde haksız sayılmaz.
Konuşmada hangi aşamadan sonra yalan söylemeye başlandı? Kim sıkıldı? Kimm konuşmadan rahatsız oluyor?.. gibi sorular beden dili vasıtasıyla kelimelere gerek kalmadan anlaşılabiliyor. Bir kere okumanın yeterli olacağını pek düşünmüyorum.

24 Haziran 2008 Salı

mekanım datça olsun


YAZAR: CAN YÜCEL
.
Can Yücel'in yazılarıyla ilk tanıştığımda çok gülmüştüm ama daha sonra ilgimi çekmeye başladı ve yakın zmanda Can2ın bütün kitaplarını aldım :)
.
Can, şiirlerini yazarken bazen bir cümle ona yetebiliyor çoğu şeyi anlatmak için. Üslubu aşırı rahat olan Can, arada bir küfre başvursa da olayları değerlendirme ve benzetme becerisi beni cezbetti.
.
"Gecenin gözlerini gördüm
Ela değildi"
.
"Elli metrodan fazla yürüyene
Dizlerim gerilyor,
Antepli hekim garıya çıktım,
Sen iflah olmazsın dedi bana
İlaç da gar etmez bu derde
Sen bu sancıyla ölene dek sürünecen
Sen siyaset olmuşsun dedi kesti
Ben de ağnamadım nerden bildi
Bizim köpeğe ' DEMOKRAT ' dediğimi "

17 Haziran 2008 Salı

Sokrates'in Savunması


YAZAR: PLATON
.
bu kitap, tanınmış filozoflara hocalık etmiş ve kendi çağından sonraki filozoflarıdda etkilemiş olan Sokrates'in idam istemiyle yargılandığı davadaki savunmasını anlatıyor. Dava Sokrates'in idam ı ile sonuçlanır. Ama bu Sokrates için bir ceza hükmü olmamaktadır.
.
kitapta yapılan savunma takdire şayan ;) verilebn birkaç örnekte ilgimi çekti. Örneğin " ben bir at sineğiyim ve sizi rahatsız ettim.Bundan dolayı beni idam etmeniz sizin için bir çözüm olmayacaktır. siz beni idam edebilirsiniz ama benden sonra daha başka at sinekleri de peyda olup sizi rahatsız edecektir. Kaç at sineği daha öldüreceksiniz?"
.
Sokrates idamını geçiktirmemek için hazırlanan zehri erkenden içer.
.
Sokrates'in savunması, yetenekli bir avukatın yaratıcı savunmasından farksız değil.

11 Haziran 2008 Çarşamba

KOZMİK PLAN


YAZAR: ALİ ANT
4 kitaptan oluşan Evrende Yolculuk adlı serinin ilk kitabı olan kozmik plan zengin görselliği ile macro ile micro boyuttaki nesneleri çok güzel anlatıyor. Bu anlatımda NASA'nın son teknoloji ile çektiği resimleri çok güzel kullanıyor.
Kitabı anlatımı biraz basit. Orta Öğretim seviyesinde desem abartı olmaz. Ancak yaradılış mucizesini düşünmeye sevk ettiği için güzel bir kitap

11 Nisan 2008 Cuma

DARAĞACINDA ÜÇ FİDAN

YAZAR: NİHAT BEHRAM
Caddelerde, okul panolarında kaçak asılan birçok afişlerde denk geldiğim üç ismi deniz, yusuf ve hüseyin' i tanımıyordum. Darağacında Üç Fidan kitabını arkdaşımın elinde gördüm ve meraktan alıp okudum.


Kitap, sağ-sol çatışmasının sıcak olduğu dönemde solda aktif olan 3 gencin idam ile sonuçlanan hayatlarını anlatıyor ve aynı dönemde yaşamış olan yazar, o dönemde deniz, yusuf ve hüseyin gibi hapisteydi.Yazar da aynı ideolojide olduğunudan olsa gerek kitap bana biraz taraflı yazılmış gibi geldi.
Solyalizmin bazı yönleri bana da sıcak gelmiyor değil. Emekcinin hakkı benim içinde önemlidir. Ama mevcut dönemde hüküm süren kapitalist düzende bu hakları gözetlemek biraz zor. %10 luk kısım %90 ı sömürme eylemini rayına oturtmuş vaziyette.
Benim için işin önemli bir yanı var. Ben şu anda başarılı bir iş adamının oğlu olsaydım emekci hakkının gözetmek beni ne kadar ilgilendirecekti? Cevap veremiyorum..

5 Nisan 2008 Cumartesi

ÜTOPYA


YAZAR: THOMAS MORE

Zamanında üst düzey memur olan Thomas More, hükümdarın yönetim şekline karşı çıktığı için idam edilmiş.

bu kitabında latince kelime oyunları yapaak bazı kelimeler türetmiştir. İlki, kitabın ismi olan ütopya (olmayan ülke). Yazar ütopyada,şehirlerine "olmayan şehir", başkanlarına"halkı olmayan başkan" gibi keli oyunları yaparak hayalindeki ülkeyi anlatır.

Ütopya da herşey ortaktır. İnsanlar ne zengindir ne de fakir. ütopyada para kullaılmaz. İhtiyacın olan bir şeyi gidip özgürce alabilirsin... Kominizm felsefesi gibi düşünebilirsiniz

kitapta ilginç yaklaşımlarda fark. Okumanızı tavsiye ederim. Thomas'ın ütopyasını beğenmeyebilirsiniz ama belki kendi ütopyanızın nasıl olmasına karar verebilirsiniz.. ;)

28 Mart 2008 Cuma

GÜL YETİŞTİREN ADAM

YAZAR: RASİM ÖZDENÖREN
İki insanın hayatını aynı anda anlatan bu kitap son sayfalara kadar bu iki insanın farklı kişiler olduğunu belli etmiyor. bu iki insandan biri genç bir yazar, diğrei ise 50 seneden beri evinin avlusundan dışarı çıkmayan ve avlusunda gül yetiştiren yaşlı bir adam.

Yaşlı adamın kendini eve hapsetmesi, genç yazarın gençliğindeki yaşam tarzının günah çıkarması şeklinde gözüksede, az önce dediğim gibi bu iki kişi farklı insanlardır.

Yaşlı adam birgün, bir sabah namazı için evinin avlusundan çıkarak camiye gider. 50 seneden beri görmediği mahallesi, insanları, müslümanları...çok değişmiştir. ve birgün bu değişikliğe dur demeye çalışırken "halkı ayaklandırma" suçu ile hapse girmektedir...



21 Mart 2008 Cuma

KAYIP KENTİN YAKIŞIKLISI


YAZAR: YILMAZ ERDOĞAN

Yılmaz Erdoğan'ın cümle kurma becerisini ve zekiliğini bu kitabın mısralarında görmek çok kolay. Üslubunu sevdim. bir iki şiirinden bazı parçaları paylamak gerekirse
"Ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.."
"Aşkları da devralır mı kalp nakli yaptıranlar?"
"Bir aşkı paylaşmka için çok geç
Bir paylaşıma aşık olmak içinse erken.."
"Kalbim bir etten organ sadece
Kalbim yüreğim olur,
Sen gelince.."

DÜNYADAKİ EN BÜYÜK SATICI

YAZAR: OG MANDİNO
Bir deve bakıcısı olan Hafid ünlü bir satıcı olan Patros'un hizmeti altında çalışmaktadır. Bir gün hafid zengin bir tüccarın kızına aşık olur. Onunla evlenebilmek için zengin ve saygın biri olması gerektiğni düşünür ve efendisine deve bakıcılığını bırakıp, efendsi adına çalışan diğer satıcılar gibi satıcı olmak istediğini söyler. Efendisi sebebini sorunca Hafid " Dünyadaki en büyük ve en iyi satıcı olmak istiyorum. Sizden bile iyi omalıyım." der. Efendisi Hafidle konuşmaya devam ederken asıl sebebin AŞK olduğunu anlar ve ona bir fırsat verir.
Hafid'in efendisi Patros, Hafid'e bir kaftan verir ve onu fakir bir bölgeye göndererek orada satmasını ister. Hafid'in hesabına 1 gümüş lira borç yazar. 1 gümüşten fazlası Hafid'in olacaktır.
Hafid o bölgede 3 gün kalır ve o kaftanı satmaya uğraşır ama bir türlü satamaz. Umutsuzluğa düştüğü zaman efendisinin ona " Kazanma kararlılığın yeteri kadar güclü olursa, başarısızlık hiçbir zaman yakana yapışmaz." öğüdünü hatırlar ve 4. günün şafağında ayağa kalkar. Hayvanını bağladığı yere gittiğnde orada yeni doğum yapmış bir kadın görür. ve onun yanında olan yaşlıca bir adam. Yaşlı adam ve kadın elbiselerini yeni doğan bebeğe sarmıştır. Sabahın ayazında soğukta kalmışardır. Hafid bu durum karşısında bebeğin üstündeki elbiseleri alıp onlara verir ve kaliteli sıcak kaftanı bebeğe sarar ve arkasına bakmadan oradan ayrılır..
Hafid, efendisi Patros'un yanına giderken ne diyeceğini bilememektedir ve başarısızlığın acısı altında ezilmektedir. Bu arada geceyi andınlatacak kadar parlak bir yıldız Patros'un Çadırına doğru gelmektedir.PAtros çadırının önünde gökyüzüne bakar halde iken Hafid ile karşılaşır. O an da yıldız durur.
Patros, yıllardan beri bekledği işareti görmüştür. Kendisi büyük satıcı yapan 10 ilkenin yazıldığı 10 deri parşomeni Hafid' e verir...

14 Mart 2008 Cuma

YENİ AKIL



YAZAR:


Felsefi bir kitap. Yazar bilimi eleştirmekle başlar kitaba. Bilim belli kurallar dahilinde inşaa edilirken, kuramlar dışındaki olguları yok saymaktadır. Yazar, bilimin yanlızca maddeyi incelediğini, ancak maddenin özünü gözardı ettiğini söyler. Dolayısıyla da bilimin yetersiz kaldığını belirtir.


Bedeni sadece madde olarak algılayan bilim, ölüm olayını tam olarak açıklayamamaktadır. Çünkü bedenin özü olan RUH kavramını görmemektedir. Ruh bedeni terkettiğinde ölüm gerçekleşmektedir. Peki ruh nereye gitmektedir?


Yazar matematikteki kuramsal değerleri gerçekci bulmaz. Onun için gerçek olan tek şey sonsuzluk kavramlarıdır ve gerçek bu sonsuzluk sınırlarında yer almaktadır. Bunu da BOYUT ile yapmaktadır. Bizim bildiğimiz x,y,z boyutlarından çok daha fazlası bu sonsuzluk içinde yer almaktadır. Ruh da bu boyutlar arasında bulunmaktadır ve zamanı gelince başka bir boyuta kaymaktadır.


Kur-an'ı Kerim'de Meleklerden,cinlerden,cennetten,cehennemden ve şeytandan bahsedilir. Örneğin cennet ve cehennemin yedişer kattan oluştuğundan bahsedilir... Yeni Akıl, ölüm, cennet. cehennem olayın şu yolla açıklama getirir; Beden ile ruhun bir bütün olarak sürdürdüğü yaşamda, yaşanan olaylar dahilinde ruh gideceği boyutu belirler. Ruhun boyut değiştirmezamanı geldiğinde bedenden ayrılır ve uygun olan boyuta geçer. Bu aşamada beden ölür.
Maddenin sadece yapısını incelemek madde hakkında tam bilgiyi vermez. Maddenin özünüde araştırmak gerek. Bilim son zamanlarda metafizik, psişik olaylar gibi bilim dışı olaylarıda incelemeye başlamıştır. Bu sayede maddeyi tam olarak açıklayabilecektir.
kitap devam ediyor..

GÜLLERİN VEDASI


YAZAR: BAHATTİN YILDIZ
5 dakika önce bitirdiğim yazıyı yayınladığım sırada uzunca yazdığım yorum zaman aşımından silindi. Vardır bir hayır..Aynısını yazmayacağım :)
Kitap, 80'li yılların sağ sol çatışmasında, sağın safındaki yazarın gözüyle anlatır olaylar tüm çıplaklığıyla...
Bir yelkenlinin, ufak bir nefes alış-verişinde bili rotasını değiştirmesi, onlarca kişinin yoktan yere can vermesi beni kızdırdı.
Ey Yunus!
Sen yaradılanı Yaradandan ötürü severken,
Gün gelmiş Yaradan unutulmuş
Canlar, can pazarlarında
Nefes alış-verişinde rota değiştiren yelkenlinin altında yok olmuş...

OYUNLAR, İNTİHARLAR,ŞARKILAR...

YAZAR: MURATHAN MUNGAN
Bir şir kitabı olan bu eserde yazar iki oyuncunun hayatının bir kısmını anlatan iki şiirle başlar. Uzunca yazılmış bu iki şiir, iki oyuncunun intiharları ile biter. Yazar bu intiharları, alkışların ardından yaşanan yanlızlıkların sonucunda gerçekleştiğini vurguluyor gibi. Benim buradaki yorumum:
Toplum önünde olan insanlar belli bir süre sonra kendilerinin topluma maal oldukları için özel ilgi istemektedir. Bu ilgi bulunamayınca da yanlızlık ve intihar gelmektedir. Yanlızlık kötü birşey...

21 Şubat 2008 Perşembe

YURTSUZ ŞİİRLER

YAZAR: YILMAZ ODABAŞI
Ahmet Arif'in "hasretinle prangalar eskittim" adlı şiir kitabından sonra bu kitabı okumak hoş oldu. Yılmaz Odabaşı'nın şiir becerisi daha çok beğendim. Şiir, şairin anlatmak istediğini an ve an gözünde canlandırabilmli ki benim gözümde her bir şiirin hikayesi canlandı.

"uç vermiş filizleriz,büyürüz,dilleniriz. Biz olmaktan gelir güzelliğimiz"

"beni boğmaya yeltenen bütün suları boğdum; boğulmak şimdi çöl susuzluğunda."

gibi cümleler bazen saf samimiyetin, bazen inatçı cesaretin seslenişi gibi. Arada bir aşk, arada bir isyan...

"O kanadı kırık bir kuştu

Beyaza vurulmuştu

Kimseler görmedi başka renk sevdiğini

Kimseler görmedi kirlendiğini

"Kendini martılarla bir tutma" derdim

"Senin kanatların yokDüşersin yorulursun"

Beni böyle bırakıp gitme ne olursun...

yazmış adam..



11 Şubat 2008 Pazartesi

HASRETİNLE PRANGALAR ESKİTTİM

YAZAR: AHMET ARİF

Kitabın isminden de anlaşılacağı gibi şair şiirlerini dört duvar arasında yazar. "Tütünsüz, uykusuz kaldım. Terketmedi sevdan beni.." gibi tanıdık mısralara denk gelmek mümkün olsa da, betimlemeleri ara sıra hoş olsa da, pek te akıcı değil. Belkide iyidir ama benim şiirden beklentimin sıcak bir günde kana kana içilen soğuk suyun verdiği his olduğunu söylersem, ve buna iyi dersem... gerisini siz düşünün :)

5 Şubat 2008 Salı

KADIN BUDALASI

YAZAR: DOSTOYEVSKİ
Valcaninov, memurluk hayatında servetni harcadıktan sonra sosyeteden elini ayağını çekmiştir. Son zamanlarda davalık arasinin çözümü için uğraşmaktadır. Bu uğraşı onda son zamanlarda sinirli bir ruh haline dönüşmüştü.

Bir gün yas tülü takmış bir adamı farkeder. Bu adam onu izlemektedir. Valcaninov 3-4 kez onunla karşılaşır ve bu onu daha da çok sinirlendirir. Ancak daha sonra bu adamı tanır. T. şehrinden Pavel Pavloviç.

Valçaninov T. şehrinde görev yaptığı iki sene boyunca Pavloviç ve karısı ile tanışır. Pavloviç tipik bir kocaydı ancak karısı otariter ve etkileyici bir taşra kadınıydı. Bu Valçaninov un gözünden kaçmamıştı.

Yıllar sonra Pavel pavloviç ile karçılaşması ona eski günleri hatırlatır. Pavloviçin karısıyla olan yasak ilişkisi ve o T. den ayrıldıktan sonnra duyduğu gebelik söylentisi..

Valçaninov, Pavloviçten karısının vefat ettiğini öğrenir. Buraya da bir iş için geldiğini öğrenir. Bir gün Pavloviçi ziyarete gider ve onun yanında bir kız çocuğu görür. Bu onun kızı olmalıydı...

Babasının ruhsal dengesizliklerinden ötürü küçük kızın ruh hali pek iyi değildi. Bundan dolayı Valçaninov onu bol çocuklu bir ahbabının yanına götürür. Ancak kız 10 gün sonra ölür..

Valçaninov, küçük kızın ölümünün sorumlusu olarak pavloviçi görür ve ondan nefret eder.

Bir gün Pavloviç Valçaninov'a genç bir kızla evleneceğini söyler vekızın ailesi ile Valçaninov'u tanıştırır....

28 Ocak 2008 Pazartesi

ARMAĞAN ZAMANLAR


YAZAR: ZORAN ZIVKOVIC
Zamanda yolculuk etme gücüne sahip pelerinli bir adamın astronom, antik bilimci, saatçi ve ressam olarak 4 kişiye olan ziyaretlerini anlatır..
Astronomu ziyeret ettiğinde idamının öncesi olan gecedir. Astronon kilise çatısı altında bir eğitimciyken bulduğu buluşu kiliseye danışmadan herkese duyurur. Buluşu sapkın bir buluş olduğu için idama mahkum edilir. Eğer öğretisinin yanlış olduğunu ve bir hata yaptığını halk önünde kabul ederse idam mahkumiyeti affedilecektir ve eski görevine devam edecektir...
Pelerinli ziyaretci onu ziyerete gelir. Ona bir saat vererek zamanda yolculuk etmesini sağlayarsak yaptığı seçimin nelere sebeb olacağını gösterir. Buluşunu savunduğu için idam edilirse 3000 yıl sonra o kilisenin olduğu yerde yapılan gözlem evine kendi isminin verldiğini görür. Ölümün şafağında ne için öleceğini gördüğü zamanı ona armağan eder..
İkinci ziyareti Antik bilimci kadına olur. Bulduğu antik dillerin doğruluğundan bile şüphe duyan bu öğretim görevlisi kadının hiçbir öğrencisi yoktur. Emekliliğine az kaldığı için doçentliği merhametli dekan görevlisi tarafından devam ettirilmektedir. Pelerinli ziyaretci kadına saati verir ve tarihte yolculuk ederek antik çağa gitmesini ve orada dil çalışmalarını ilk ağızdan inceleyerek yaptığı araştırmaların doğruluğunu inceleme fırsatı olur. Bu armağanı Pelerinli Ziyaretçiden alır.
Üçüncü ziyareti yaşlı saatçiye olur. Saatçi çeyrek asırdır bütün markaların bütün modellerini görmüştür. Ziyaretçinin saatini görünce içi merakla dolar. bu modeli daha önce görmemiştir ve onu incelemek için kendini zor zaptetmektedir. Ziyeretçi saatinin bir sorunu olmadığını ancak yine de bakımının yapılmasını istemektedir. Ertesi gün teslim etmek üzere saati alır. Saatin kapağını açtığı an zamanda geriye gider. genölik yıllarına döner. Karının bir araba kazası sonucu öldüğü o güne gider. Şaşkın bir vaziyette kaza öncesi ana döner. Karısının dışarı çıkmasına engel olarak onu ezecek arabanın geçmesini bekler. O araba geçtikten sonra dışarı çıkarlar..
Dördüncü ziyareti ressamadır. Ressam ruh hastalıkları hastanesindeki bir hastadır. Pelerinli Ziyaretçi bu ressam kadına bütün olan hikayeleri anlatır. İnsanlara iyilik yapmak için onlara zaman dilimleri armağan ederek zamanda yolculuk etmelerini sağlayarak hayatlarını etkileyen kötü olayları değiştirme fırsatı verir. Ancak bu yaptığı iyiliğin beklediği sonuç vermediğini farkeder ve bundan vaz geçeceğini ressama söyler. Pelerinli ziyaretçinin "Ayartıcı" ya da "şeytan" olduğunu zanneden kişilerin yanıldığını ve bu Pelerinli ziyaretçinin aslında kim olduğunu sadece ressam anlar. O bir yazardı ve herşey onun kalemindeki yazılardan çıkan hikayelerdi. Yazar "Pelerinli Ziyaretçi" , ressamın baskısına dayanamaz ve ona da bir zaman dilimi armağan eder. Ziyaretçi gitmeden son resmini tamamlamamak isteyen Ressam son nefesini verirken dudaklarında belli belirsiz birkaç kelime dökülür "hoşçakal Z."

25 Ocak 2008 Cuma

İNCE MEHMET 1

YAZAR: YAŞAR KEMAL
inece mehmet öksüz kaldıktan sonra, kendi köyünün de ağası olan 5 köyün ağası Abdi Ağanın yanında çalışmaya başlar. Abdi Ağa zulmü ile herkesi yıldırmakla birlikte İnce Mehmet'e özel bir zulmü olur. 10 yaşlarında olan Mehmet bu zulme dayanamaz ve köyden kaçar. Herkes Mehmet'in başına birşey geldiğini düşünür. Annesi üzüntüsünden perişan olur.
Aradan bir yıl geçtikten sonra Mehmet dayanamaz ve köye geri döner. Abdi Ağa, kendi kapısından kaçıp komşu köye sığınan İnce Mehmet'i anasıyla birlikte açlıkla cezalandırır ve bu böyle devam eder..
Mehmet, köyü güzeli Hatçe ile birbirlerine karasevdalıdırlar. Bütün köy bunu bilmektedir. Birgün Hatçe Mehmet'e "Abdi Ağanın yiğeni bizden çıkmaz oldu. Beni istemeye gelecekler acep.." der. Beklenen olay gerçekleşir. Ancak Mehmet ile Hatçe çözümü çoktan bulmuşlardır. kaçacaklardır.
Planlan zamanda Hatçe ile Mehmet kaçarlar. Ertesi gün haber köye yayılır. Ailesi ile birlikte bütün gün bayram hacasına bürünür, Abdü Ağa'ya belli etmeden. Abdi Ağa bu olay karşısında deliye döner. Yiğeniyle birlikte güvendiği adamlarla izci Topal Ali ile birlikte izlerini sürerler.
Onları gün batmadan bulurlar. İnce Mehmet soğuk kanlılığını koruyarak silahını öeker ve Abdi ağa ile yiğenini vurur. Diğer adamları uyararak Hatçeyi onlara vererek eve gitmesi söyler. onun için tekrardan dönecektir..
İnce Mehmet'in davranışı ikinci bir bayram havası yaratır. Abdinin zulmünden kurtulacaklardır. Ancak beklenen olmaz. Ağanın yeğeni ölür ama Ağa ölmez. Ağanın İnce Mehmet'e ilk intikamı yalancı şahitlikle yiğenini vuranın Hatçe olduğunu kendinin vuranında İnce Mehmet olduğudur. Hatçe olaylara bir anlama verene kadar hapsi boylar..
Mehmet bu olaydan sonra dağa çıkarak eşkiya olur. ilk başlarda Deli Durdu'nun çetesinde yer alır. bir yıla yakın bu çetede Deli Durdu'nun deliliklerine ses çıkarmadan katlanır. Ancak sonradan Durdu'ya karşı gelir ve çeteden iki arkadaşı ile ayrılır. Artok ekndi çeteleri ile dağlarda kötülerin korkulu rüyası, fukara babası bir eşkiya olur..
Köylü sonunda Mehmet'e ne olduğunu öğrenir. Eşkiya çıkan Mehmet köylünün göz bebeğidir. Abdi ağanın ise korkulu belası. Abdi Ağa korkusunda köyü terk eder. Haber hapishaneye de gelir. Hatçe'nin Mehmet'i aslan gibi bir eşkiya olmuştur...
Mehmet köye iner. Dağa çıktığından beri haber alamıyordu köyünden. Köye iner. Hem yarım kalan işini bitirmek için, hemde köyden haber almak için..Aldığı ilk haber Ağa'nın, İnce Mehmet'in anası Döne'yi vurulma olayından sonra döverek öldürdüğü. Hatçe'yi de kahpelkle hapse attırışını öğrenir.
İnce Mehmet Abdi Ağa'nın evine baskın yapar ama ağa evde yoktur, köyü terk etmiştir. Ağanın çoluk çocuğuna kıymakta Mehmet'in vicdanına dokunur ve vazgeçer. Mehmet artık tek birşey için yaşamaya başlar.. Abdi ağa'nın peşine düşer..

15 Ocak 2008 Salı

YARİM HAZİRAN


YAZAR: CAN DÜNDAR

Kitaptaki yazılar bir derleme niteliğindedir Can Dündar'ın sevilen yazılarından. Her birinin farklı bir tadı olan, her başlık okuru bir ana taşıyan..

Çocukluğunda başlayan haziran geceleri sevdalarının hala sürmekte olan etkisiyle yazarımız ilk başlığını atar; YARİM HAZİRAN...

Çocukluk özlemleri ne kadar silinse de, bakıldığında hala anlaşılabilen sahnelerini paylaşır bizimle, ilk aşkını, ilk hayal kırıklıklarını, ilk dostunu, ilk ayrılığını...

Yazıların merkezi kendinden çıkar ama genelde bu merkez "İNSAN"la bütünleşir ve insanı anlatır. Ardından Türkiye'de yaşanan olayları irdeler. Fikir suçlularını, haksız yere mahkum olanları, kurumlar uğruna Aşkı yok sayanları, kurumları yok sayıp inadına Aşkı yaşayanları ya da Aşksız yaşayanları anlatır.

Yeri gelir boğazınıza bir gözyaşı yumağı kilitlenir, yeri gelince gülersin. İsmini daha önce duymadığınız kahramanlarla yeni tanışmalarda, şaşkınlar içinde dinlersin.

Daha önce Can Dündar'ın bir kitabını okumamıştım. Can Dündar'ın diğer kitaplarını okumak için itici bir güç taşıyan bu kitabı okumanızı tavsiye ederim..

8 Ocak 2008 Salı

CANLI CESET


YAZAR: TOLSTOY
Fedya son zamanlarda iyice sapıtır. Artık evine gelmez olur. Meyhanedeki çingene kızı Maşa ile yaşadığı aşkın da etkisiyle içtiği her kadeh içkide biraz daha kaybolur.
Fedya, karısı Liza tarafından çok sevilmektedir. Karısına verdiği sözleri tutamayıp ona eziyet ettirdiğini anlayınca evden ayrılarak, karısı ve yeni doğan oğlundan uzaklaşır..
İlk zamanlar ayrılık fikri Liza'ya ağır gelse de, Karenin sayesinde bunu atlatır.
Karenin Liza'yı çocukluğundan beri sevmektedir. Ancak Arkadaşı Fedya Lİza ile evlenmesi, Karenin'i kötü kaderine mahkum etsede son gelişmeler ona yeni bir umut vermektedir.
Liza, Karenin'in ona karşı olan ilgisini bilmektedir. Karenin'in yaptığı evlenme teklifini kabul etmektedir. Ancak kocası Fedya ile resmiyette hala evlidir.
Karenin'in annesi bu evliliğe ilk başlarda karşı çıksa da, Liza'yı tanıyıp,sevdikten sonra onay verir. Ancak mevcut engel (Fedya) devam etmektedir.
Fedya, karısı Liza ile Karenin'in munasebetlerini biliyordu. Onları kıskanmıyordu çünkü ikisini de seviyordu. İkisi de çok iyilerdi ve birbirlerini mutlu edebilirlerdi. Mahkemelerde aşağılanmamak için yalan söylemek ona zor gelmektedir ve varlığının, sevdiklerini rahatsız edeceğini düşünmektedir. Zaten işe yaramazın tekiydi. Önündeki tek çözüm, varlığını yok etmekti.
Son mektubunu yazan Fedya intahar edecekken, aşkı Maşa ona engel olur. Maşa ona başka bir yol bulur. Elbiselerini ve cüzdanını nehir kıyısına koyarak intihar etmiş gibi ortadan kaybolur.
Aradan bir yıl geçer. Fedya'nın ölümü Liza ve Karenin'e ne kadar hazin gelsede sonunda evlenirler. Mutlu mesut yaşarlarken bir şantajcının ihbarıyla Fedya'nın canlı olduğu öğrenilir. Liza çift nikahlı gözüktüğü için Fedya,Liza ve Karenin mahkeme yollarına düşerler. Fedya, bu durum karşısında çok üzülmektedir. Mahkemenin tahmini sonuçlarının hepsinin de Liza'yı Karenin'den ayıracağını öğrenen Fedya, bir yıl önce yapamadığı şeyi yapar. "Böylesi daha iyi" diyerek, kalbine bir kurşun sıkar.